27 Aralık 2013 Cuma

zalımsın zaman

evet, şunu anladım ki devir benim dönemimin devri. her gün ya bi bebek ya da hamile haberi alıyorum :) çok da seviniyorum canbebemin kardeşleri kankaları çoğalıyo diye :) bizde pek erkenden doğuran da olmadı sanırım, bütün bebeler hemen hemen aynı yaş civarında olacaklar. oh oh :)
bugün gene çok eski bi dostumun 9 haftalık hamile olduğu haberini aldım. geçen hafta da karnı burnundaki dostum sağlıkla sıhhatle doğurdu çok şükür.

bu arada yılbaşından önceki son hafta sonu da geldi çattı. hey gidi 2013, şimdiye kadarki 361 günün 301 günü anneydim yahu ben :) ilk 60 günle sonraki 301 gün ne kadar farklı geçmiş :)

bu hafta minnoş sıralamaya başlamış :) zaten ayakta durma hevesinden belliydi sıralayacağı.. sanırım yakında adım atmaya da başlar, gelsin daha da yorucu günler :) benim için neyse de acemi annane baya zorlanacak sanırım :)

bu arada bu ayağa kalkma bizim için ufak bir sıkıntı da yarattı. şöyle ki normalde gece 3-4 kez mama için uyanır minnoş. biraz mızırdar ama biberonuna kavuştu mu hop gene uyurdu. ama şimdi mızırdamaya başladığı anda ayakta! odasına her girdiğimde onu uyuyo bile olsa ayakta buluyorum :) yatırıyorum ama biberonu ısrarla reddedip tekrar ayağa kalkmaya çalışıyo. bu yüzden gene 1-2 kez ana kucağına koyup sallamak gerekiyo. e kolay mı, çocuk 9,5 aydır yatıyodu şimdi acısını çıkartıyo tabi :)

zaman su gibi akıp geçiyo da biz fark etmiyoruz ya hani, bence insanın çocuğu olunca gözlerinin önünde akıyo zaman. gözünle görüyosun, elinle tutuyosun zamanı. işte 10 ay ya, normalde sene sonunda hep deriz ya ne çabuk bitti bu yıl diye, şimdi ben gözümle görüyorum işte, geçen sene bu vakitler şu ayakta dikilen götünü yediğim karnımın içinde şekilleniyodu... zalımsın be zaman :)

18 Aralık 2013 Çarşamba

merhaba yorucu günler

sanırım zor dönemler şimdi başlıyo :)

evet, şimdiye kadar her şey über kolaydı... ilk zamanlar paket gibi zaten, koyduğun yerde kalıyodu. dönmeye başlayınca eyvah dedik, onu da yastıkla sağını solunu destekleyip hallettik. sürünmeye başladığı noktada işler ufaktan değişmeye başlamıştı aslında. ve şimdi, 9. ayla birlikte minnoşun da maksimum hareket kazanmasıyla artık giderek zorlaşıyo günler... bi kere biz artık ayağa kalkabiliyoruz :) yürüyemesek de tutunup dikilmek büyük bi başarı. ama büyük tehlike demek tabi, her şeye tutunup ayağa kalkmaya çalışıyo. e denge tam değil, mesela tv sehpasına tutunup kalkmaya çalışırken dengesini kaybedip kafasını kolunu bacağını sehpaya çarpabiliyo..

evin şeklini değiştirdik demiştim ya son yazımda, artık her akşam eve yeni şekiller verir olduk :) matkap eksikliğinden hala eşyaları duvara monteleyebilmiş değiliz, o yüzden hareket eden şeyler bizim için tehlike. bu akşam işi gücü bırakıp kitaplığı can'ın ulaşamayacağı bir yere taşıdım mesela. ona tutunup kalkmaya çalışıyo ve kitaplık hiç sağlam değil. gerçi haftaiçi acemi annane, haftasonları da ben sürekli peşindeyim ama ne olursa olsun. riske atılacak bir şey değil...

evet, zor günler başlıyo bakalım... hayır ve yapma'dan anlayana kadar acemi annane ve acemi anne baya bi yorulacak... ama olsun, o ağzındaki 6,5 dişini dişini göstere göstere gülmüyo mu...



10 Aralık 2013 Salı

ilk dikiliş :)

haftasonu acemi babayla gaza geldik, evin şeklini şemalini değiştirelim azcık dedik. hoş, ev han değil ya, onu it bunu çek bizim yaptığımız :) koltuğu çek, sehpayı it derken bi baktım can bebenin sürünme alanını baya bi daraltmışız.

malum bizim bebe götünü kaldıramadığından hala emeklemiyo, komando misali sürünüyo. ama sürünme konusunda pek hızlı afacan :) sehpa ve koltuk arası daraldı, e sehpa ve üstündekiler de bu ara can bebenin favori objeleri. hiçbi şeye ulaşamazsa illa bişey yapmalıyım diyip sehpanın köşesini yiyo serseri :) neyse, acemi baba nolcak ya iyi böyle deyince öylece bıraktık salonumuzu yeni stiliyle.

pazartesi oldu, akşamına eve geldiğimde acemi annaneyi bi telaşlı gördüm. tut tut tut dedi, sehpayı kaldırıyoruz ortadan. noldu yahu demeye kalmadan "bu çocuk ayağa kalkacak yeri yok" diyip yapıştı sehpaya. e peki dedim, bizimki yürüyene kadar orta sehpamıza veda edelim bari. şimdi ortası boş, artık her yer can paşanın :) sehpayı kaldırırken de aklıma düştü tabi, yahu bu çocuk ayağa kalkacak yakında, ilk adımlarını atacak... ve ben gene orda olamıycam büyük ihtimalle... gene cız etti içim, her gün olduğu gibi. çalışmaktan çok şikayet ediyorum biliyorum ama gerçekten her gün tek düşündüğüm bu, yapıcak bişeyim yok :(

ve beklenen haber hemen ertesi gün, yani bugün geldi bile.. benim oğlum artık tutunarak ayağa kalkabiliyomuş :) meğer bütün derdi ortadaki sehpaymış minnoşun :) sehpa gitti, bizimki ayaklandı :)

foto yolla hemen dedim acemi annaneye, gelen fotoya da baya bi güldüm :) sonra açıkladı ama, düşmesin diye tek elle foto çekip tek elle onu kollarken anca bizim minnoşun totosu girmiş kadraja :))))

ben de dedim ki bugünün tarihini not almak farz oldu artık :) hemen not düşülsün bloga :) evet beyler bayanlar, benim can'ım 284 gündür varolduğu şu hayatta bi aşama daha kaydetti :) ilk kez kendi ayakları üstünde durdu benim oğlum :) acemi annesi gene yanında değildi ama olsundu... belki ilk adımlarını haftasonu atar da bana görmek nasip olur dedi, iç çekti, ve yazısını noktaladı.


6 Aralık 2013 Cuma

sling anası

bizim bebenin boyu, kilosu biraz önden önden gidiyo. 9. ayda kilomuz 10... e henüz yürüyemiyoruz malum… yani yerlerde sürünemiyosak şayet, hep kucaktayız. kısaca merhaba bel ağrıları, hatta belki de merhaba bel fıtığı… benim belim zaten hamileliğimden beri neredeyse ağrır durumda. göbeğim çıktığı andan beri belim alışık olmadığı bu duruma ağrıyarak tepki veriyo sanırım. e hem göbek hala gitmedi, bi de kucakta 10 kiloluk bi kuzu olunca, bel ağrısı kaçınılmaz oluyo.

bi de insan asansörsüz bi 3. katta oturunca gezmelerimiz hafif çaplı işkenceye dönüyo. pusetimiz zaten ağır, daha önce bahsetmiştim. 3. katta aşağı bi elde ana kucağındaki bebe (yaklaşık 14 kilo civarı) öbür elde pusetin alt kısmı (o da yaklaşık 7-8 kilo vardır) inmek oldukça zorlayıcı oluyo. sırf bu sebepten çıkmaya üşenmişliğim çoktur yani.

ama bebek dediğin her gün sokağa çıkmalı, temiz hava almalı arkadaş. e bizimkini bi de alerji doktoru amcamız da söyledi. ben de dedim uzun zamandır düşündüğüm şu sling işine artık el atayım. doğmadan önce aldığım bi kanguru vardı, maximum kullanışsız. onu 2-3 kere kullanıp her seferinde pişman olmuştum. sling işine el atmalı dedim ve tuniko'nun sahibiyle bi şekilde iletişime geçtim (öhöm, facebook sağolsun). valla Allah razı olsun, çocuğunu emzirirken bile sorularıma bıkmadan usanmadan cevap verdi ve beni mei tai sling almam konusunda yönlendirdi. hatta konuşmamızın üstünden 24 saat geçmeden slingim elime geçmişti bile.

yürürken çektim, bi yamuk çıkmışız
ama bizim mei tai slingle durumumuz
böyledir :)
ve tabi ki hemen o haftasonu taktım slingi, koydum bebemi içine, ver elini uzun yol dedim. üsküdar'dan göztepe'ye toplu taşıma araçları kullanarak ve yürüyerek gitmeye kalktım.
durum şu: benim bebe ağır arkadaş! 10 kilo yav! sling de olsa kurtarmıyo o 10 kiloyu yani. bacaklarım çat diye kırılıvercekmiş hissi yaşıyorum slingle yürürken. özellikle uzun mesafede. bu yüzden slingi kısa mesafelerde kullanmalı sanırım.

amaaaaa slingin şöyle şahane bi özelliği var: kuzu kafasını göğsüme yaslayıp etrafa bakınmıyo mu… uykusu geldi mi kafasını koynuma gömmüyo mu… ah… sırf bunun için ayaklarım kırılsa da saatlerce o slingte taşıyabilirim onu… sırf koynumda uyusun diye evde bile slingine oturup gezdiresim var…

5 Aralık 2013 Perşembe

hayattaki ilk'ler

oturmak, kalkmak, yürümek, yemek yemek, uyumak... her gün yaptığımız şeyler...
ama evinizde bi bebek varsa bunlar o kadar büyük şeyler oluyo ki hayatta :)
evet, hiçbirimiz kendi ilkimizi hatırlamıyoruz ama bir insanın ilklerine şahit olmak da o kadar keyif veriyor ki, yaşamanız lazım...

ilk oturuş, ilk yemek, ilk emekleme, ilk diş... bu ilkler o kadar çok ki bu ara hayatımızda :)
ben maalesef çoğunu kaçırıyorum çalıştığım için. bu konuya girmiyorum, çünkü hemen ağlayabilirim ve sayfalarca yazabilirim. ama konumuz ilkler, ilk ağlama değil :) hem ilk ağlama doğduğun anda oluyor, bunu da herkes biliyo zaten :)

bundan bi ay önce falan acemi anne ve acemi baba olarak aldık bebemizi parka gittik. şimdi her yer beton, parklar hep mahalle aralarında. biz çocukken öyle miydi ya, değildi... benim çocukluğumda değildi yani. sabahtan akşama sokaklarda koştururduk, gecenin köründe eve girerdik.şimdi düşünüyorum da, bahçeli bi evde ya da villada oturmuyosan sağından solundan cadde geçen bi mahalledesin demektir. e bu çocuklar nerde oynicak? valla derdi şimdiden tuttu beni. neyse, konumuz bu değil, mahalle arasındaki biri-birinin aynısı parklardan birine girdik biz de, en yeşil en ağaçlı gördüğümüze. parkta 3-4 çocuk daha var. bizimkinin uyku saati yaklaşmış ama bi şaşkın halde. şaşkınlığı parktan ziyade diğer çocuklara. 
biz de çıkardık minnoşu pusetinden, koyduk salıncağa. bizimki hala şaşkın. bi sağa bi sola bakıyo çocuklara, salıncaktan ziyade ilgisi onlarda. acemi anne ve acemi baba olarak bizim ilgimizse tamamen Can'da tabi :) hatta çıkardık telefonları, şakır şukur hatıra peşindeyiz :) 
sallandıkça uykusu bastırdı tabi, çok uzatmadık, ilk salıncak maceramızı, elimizde o 5 dakikalık ilk salıncak deneyiminden bol bol fotoğraf ve videolarla aldık minnoşu parktan, tuttuk evin yolunu. bizimki pusetine koyar koymaz uyudu tabi ki...

geçenlerde bu sefer baba-oğul gittiler parka. kıskanmadım değil. aradım durdum 2 dakikada bir napıyosunuz diye, en son fırçamı yedim tabi "aramasana sallanıcaz biz" diye.. neyse dedim, ilk kez binmiyo nasılsa salıncağa, ilk binişinde ben de yanındaydım diye teselli ettim kendimi...

sonra bi de ilk brokolimiz var mesela... onda yanında değildim ama.. acemi annane haşlayıp eline verivermiş brokoliyi. benim kuzu da kah yemiş, kah gülmüş, yer gök brokoli olmuş... annem telefonda gülerek bunu anlatırken ben ağlamamak için zor tutuyodum kendimi. ilk brokoli yav, ilk brokoli... (aranızda beni deli sanan yoktur umarım)

daha çok ilk'imiz var bizi bekleyen. daha emeklicez (hala sürünüyoz da, belki de emeklemeden yürürüz belli olmaz), ilk adımımızı atıcaz, ilk kelimemizi söylicez inşallah... çok var çok... 

21 Kasım 2013 Perşembe

en tatlı uyku

bugün ofiste çalışırken telefonum çaldı, baktım annem.

önce bi panik oldum, klasik. çünkü ben onu ararım gün içinde hep napıyosunuz, her şey yolunda mı diye. o aradığı anda ise direk beynimin "korkunç senaryolar yazma köşesi" harekete geçiyo, başlarına bi felaket geldi diye düşünüyorum.

bi panikle telefonu açtım, annem telefonun diğer ucunda kıkır kıkır gülüyo... ohh dedi beynim, bütün felaket senaryolarını unutabilirsin.. "sana yolladığım fotoğrafı aldın mı" dedi, baktım henüz gelen giden bişey yok... "alınca ararsın" dedi ve kapadı...

hadi buyur...

telefonu kapadım, bekliyorum... bi dakika sonra bi mesaj...
gelen fotoğrafsa şu:

allah'ım... ben bu anı nasıl kaçırırım...
oğlum mama sandalyesinde uyuyakalmış...
ellerini kafasının altında almış bi de...
o enseye nasıl öpücük konduramam...

ağlasam mı gülsem mi bilemedim...

alışmam lazım.. daha pek çok ilk'i kaçırıcam oğlumun... ilk kaçırdığım an'ı da bu oldu sanırım... ilk kez mama sandalyesinde uyuyakalmış minnoş...

tipine kurban olduğum :)

15 Kasım 2013 Cuma

merhaba yumurta alerjisi!


hayatım boyunca en sevdiğim şey yumurta.. sadece yumurta yiyerek yaşayabilirim, günde 3 öğün.. evde yiyecek bir şey bulamazsam yumurta kırar yerim, hiç de şikayet etmem...
hayat ironilerle dolu...

ana besin kaynağı yumurta olan annenin yumurta alerjisi olan bebesi...
pis yumurtalar!

Can bebenin kabarıklıklarından daha önce bahsetmiştim. son olarak çocuk doktorumuz bizi kendi hocasına yönlendirdi. maltepe üniversitesi hastanesi'nde çocuk alerjisi profesörü feyzullah hocaya.
salı gününe randevu aldık, düştük yollara... önceki süt/yumurta alerjisi test sonuçlarını da yanımıza aldık. hoca baktı ve testi tekrarlayalım dedi. sonuçlar çıkana kadar kullanmamız için özel bi mama verdi ve süt ürünleri vermeyin dedi. özel mamayı bizim minnoşa yediremedik, 2 yudumda öğürdü ve ne yediyse kustu.

bugünse sonuçları alma günüydü... ben izin hakkımı çoktan doldurduğum için gidemedim malesef... iş annane ve halalara kaldı... ve sonuç: yumurta alerjisi... içinde yumurta olan her şey yasak... 3 ay sonra tekrar kontrol...

ne ben alerjiğim, ne acemi baba... üstelik annem telefonda "doktor anneden geçmiş dedi" deyince bi an ben çok yumurta yediğim ve sevdiğim için benden geçti sandım, dünyam başıma yıkıldı. meğer kastettiği "evet hiç yumurta yemedi ama emzirirken yediğin yumurtalardan kabarmaya başlamış"mış...

ben de hem kendim öğreneyim, hem sizinle de paylaşayım diye biraz araştırdım..
  • yumurta alerjisi, çocuklarda görülen en yaygın gıda maddesi alerjilerinden birisidir. bazıları, yumurtanın en ufak miktarına bile, çok şiddetli şekilde tepki göstermektedir. bazıları ise ağır rahatsızlıklara neden olmayan, hafif tepkiler göstermektedir. biz nispeten hafif derece sınıfındayız. gerçi birebir yumurtayı hiç vermedik Allah'tan, öyle bi durumda ne olurdu bilemedim.
  • yiyeceklerdeki yumurta, yumurta akı, yumurta sarısı, yumurta tozu, mayonez ve ovalbumin olarak etiketlerde belirtilir. biz de etiket takipçisiyiz artık.. zaten şimdi paketli ürün kullanmıyoruz ama yine de dikkatli olmakta fayda var.. bebe bisküvisinde, bebe ekmeğinde bile var bu meret... kendi püsküütümüzü kendimiz yapmaya devam edicez, en sağlıklısı da bu zaten...
  • yumurta alerjisi özellikle bebeklikte çıkıyor. yıllar içinde etkisi azalıyor. bu okuduğum en güzel şey sanırım, umarım gerçekten böyledir...
  • ve facebook grubumuzdaki doktor arkadaşımızın yorumu: besin allerjileri bir yaşından sonra geçebilir. diyeti açıp deneriz, yine bulgu olursa üç ay daha diyet yine açarız; üç ay sonra tekrar. bir yaş altında cilt bulgusu olan hastalarımız allerjik yürüyüşe girmesin diye diyet yapılır. allerjik yürüyüş 2-3yaşında allerjik btonşiolit, daha sonra allerjik rinit en son astımdır. o yüzden diyetine uymanız önemli...

doktorun notları ise şu şekilde:
- yumurta içeren her şey yasak;
- günde 1-2 kez bebek şampuanı ile yıkanacak, ardından bebek yağı ile yağlanacak;
- her gün mutlaka dışarı çıkılacak;
- 3 ay damlatılacak bir damlamız, egzamaları arttığında sürülecek bir pomadımız, kaşıntısı olursa da kullanılacak bir şurubumuz var...

ayrıca biraz kansızlığımız var, o yüzden ferruma devam... tabi ki devite de...

durum bu... 3 ay yumurta diyeti, sonra bize yine doktor yolları...
ama en azından artık neden kabardığını biliyoruz. bu bile büyük bi adım bence...

14 Kasım 2013 Perşembe

acemi anne adaylarına tavsiyeler

bu yazım acemi annelere ve anne adaylarına...
kafanızda birçok soru olduğunu biliyorum. her şey o kadar bilinmez ki...
ama bende aradığınız cevapların bi kısmı var :)
unutmadan paylaşmak isterim sizlerle...

şu yazımda bahsettiğim karnı burnunda arkadaşım bana sordukça "ya evet ben de bunu merak ederdim" diyorum hep, o yüzden biraz onun sorularıyla, biraz eklemek istediklerimle elimden geldiğince bir rehber olmaya çalışayım size. umarım bir faydam olur...

öncelikle hamileliğin son dönemleri... evet, hamileliğin en zoru bence son ay. çünkü gerçekten çok ağırlaşıyosunuz. yaptığınız en ufak harekette yorulur oluyosunuz. hamileliğimin son ayında ben şuradan okuyabileceğiniz şeyler yazmışım mesela.
bence karnınızdaki süper hareketlerin videosunu çekin. ilerde kuzulara izletip birlikte güleceğiniz anılarınız olsun :)
bol bol yürüyün... evet çabuk yorulacaksınız ama, yürüyüşün normal doğum için çok faydalı olduğu konusunda herkes hemfikir. (ben sezaryen olucam diye bol bol yattım camış gibi, şiştikçe şiştim :) tavsiye etmem:))))
evet ayaklarınız davul gibi olucak. ben hep acemi baba'nın botlarını giyerek gezdim. önemli olan rahatlık unutmayın :) çoraplarınız ve ayakkabılarınızı kendiniz giyemez olacaksınız, eee kocalar ne işe yarar işte :)
bebişin kıyafetlerini mümkünse önceden yıkayın ütüleyin yerleştirin:) hem siz çok eğleneceksiniz, hem de telaşe olmaz.

doğumla ilgili... evet, en çok merak edilen o, biliyorum :) ne olursa olsun, bi bebek için en doğalı tabi ki normal doğum... ama her zaman her şeyin hayırlısı, nasıl doğacağına bebek karar verir. kendinizi normal doğurucam diye şartlarsanız ve sezaryene dönerse psikolojik olarak yıpranırsınız. ya da sezaryen isterseniz bebek bir anda gelirse... o yüzden bence ikisi için de şartlanmayın, hayırlısı deyin bekleyin :)
ben sezaryenle doğum yaptım. doğumla ilgili detayları da burada anlattım.
ama doğumdan sonrasıyla ilgili kendinizle ilgili merak ettiğiniz şeyler var di mi? :)

10 Kasım 2013 Pazar

hele hele ninni

geçenlerde bi haber okudum; ninnilerin bebekler üzerinde antibiyotik gibi bi etkisi varmış. netice olarak, bebeklerinize ninni söyleyin diyodu haber.

bense malesef şu karikatürden farksızım... oğlum doğduktan sonra farkettim ki ben ninni bilmiyomuşum. bildiğimi sandığım tek ninni dandini dandini dastana olmakla birlikte onun da sözlerinin 90%'ını sallıyomuşum. (tam hele hele ninni yani benimki)

neyse ki benim oğlan annaneden yana şanslı. annem bol bol ninni söylüyomuş oğluma. antibiyotiği anasından değil de annanesinden alıyo benim kuzu :)

velhasılkelam, haftasonları ana oğul başbaşayız.. e ninni de ninni hele hele ninni bi yere kadar.. dur dedim ya, youtube diye bi nimet var sonuçta, açem de bari evladım 3-5 normal ninni dinlesin...yazdım aramaya ninni diye, gözüme ilk kestirdiğimi açtım... evet, dandini dandini dastana çıktı... ama ne çıktı... ben ninniyi dinlerken ağlaya ağlaya helak oldum yahu! Can da transa geçmiş gibiydi, çıt çıkarmadan dinledi ninniyi, 4.de uyudu zaten.. sanırım oğlum 8 aydır çeşitli versiyonlarda dinlediği bu ninninin böylesi halini duyunca şoka girdi ve büyülendi :)

ben de o zaman bu ninniyi paylaşmak boyunumun borcu diyerekten hemen burada da paylaşmak isterim..

bu arada tabi bikaç ninni daha izledim ve anladım ki sanırım bi ara trt çocuk'ta ninniler üzerine bi program varmış. fonda ninni, ekranda türk kültürüne ait görselle olan animasyonlar. çok da başarılıymış, bilmem hala var mı bu program. ama kim düşündüyse tebrik etmeden geçmek istemem...

tabi ki bi tebrik de ninni dinleyip zırıl zırıl ağlayan kendime :) 



4 Kasım 2013 Pazartesi

bebeğe neler almalı?

geçen gün gerçekten uzuuuunn zamandır görüşmediğim bi arkadaşıma bi anda Can'ın fotosunu yolladım whatsapptan.. öylesi uzun zamandır görüşmüyoduk ki sanırım en son benim evleniyo olduğumu biliyodu. ben aslında bi an o da bana bebek fotosu yollayacak sandım. ama gelen kocaaaa bi göbek oldu :) meğer Can'ın 2. kankası doğmak üzereymiş :) (ilk kankasını merak eden olursa bu yazıyı okuyabilir)

sonra yazışmaya devam ettik. tam da bebek alışverişi yapmak üzerelermiş. ben de bu vesileyle uzun zamandır yazmak istediğim ama üşendiğim "yeni bebeğe bence neler lazım/neler gereksiz" yazımı artık ertelememeye karar verdim.

(bence) bir bebeğin olmazsa olmazları:

1. yatak: bununla ilgili park yatak kullandığımı zaten daha önce yazmıştım. şu anda normal tahta beşiğe döndük. çok mu gerekliydi, bence değil, park yatağımızda biz memnunduk. ama tahta beşik hediye geldi. şimdilik tahta beşikte devam ediyoruz. ama Can bi gün ayaklanıp tutunarak o beşikten inmeye kalkarsa biz tekrar park yatağın alt katına geri döneriz gibi geliyo :)
eğer park yatak alacaksanız önceki yazımda da dediğim gibi çok cafcaflı şeyler almanıza gerek olmadığına inanıyorum. bebek beşikleri / sepetleri vs. bunlar gereksiz bence. ama ilk aylarda bebeğin yatak odanızda yatacağını düşünürsek ve park yatak/beşik için yer yoksa o zaman tabi ki düşünülebilir.



tavsiyem bu
bizimki bundan
2. bebek telsizi: bence gerçekten çok hayati bir şey bu. mutlaka almalısınız. biz weewellin telsizini kullanıyoruz. bize hediye gelmişti. ama ben alacak olsam anne aparatı bileğe saat gibi takılan bi model var, herhalde onu tercih ederdim. ama gerçekten alın. bebek uyuduğunda 2 dakikada bir uyandı mı diye başına gitmek zorunda kalmazsınız :) kameralı olmasına gerek yok, zaten sesi en sona kadar açınca nefes alıp vermesini bile duyabiliyosunuz...

3. sterilizasyon makinesi: eğer biberon/emzik kullanıyorsanız bi tane edinin. önceden almaya gerek yok ama eğer sütle ilgili sıkıntı yaşarsanız kullanacağınız biberonları sterilize etmeniz gerekicek. Can bebe emmeyi kesti bi süre sonra, sütümü sağıp veriyodum ve biberonları kaynatmam gerekiyodu. Ama yorgunluk, uykusuzluk... çok unuttum tencerede biberonu :) hiç yakmadım Allah'tan ama zaten bu makine güzel bi şey, başında beklemenize gerek yok. lazım oldu mu gidip makineden alıveriyosunuz. benim kullandığım weewell'in yine, 3 dakikada sterilize diyo ama inanmayın, içindeki suyun kaynaması hariçmiş o süre :) bi 15 dakikaya yakın sürüyo.
  4. alt değiştirme ünitesi: direk marka/model de veririm bunda: ikea! bize yine hediye geldi. çok gerekli görünmemişti hamileyken gözüme, ama anladım ki çok büyük bi icatmış bu :) öncelikle ben sezaryen doğum yaptığım için eğilip kalkmada az da olsa sıkıntım vardı. bununla çok rahat ettim. alt rafına bezleri koydum, üstte bebek, hiç eğilip bükülmeden altını orada değiştiriyodum, üstünü orda değiştiriyodum. hatta küveti üstüne koyup Can'ı istediğimiz yerde yıkıyoduk. yine yıkarken eğilmeme gerek kalmıyodu yani. ama tabi 5.-6. ay civarı bebek hareketlenmeye başlayınca sadece raf olarak kullanıyosunuz ama o bile iyi bişey bence. bebeğin oyuncaklarını koyarsınız.

5. küvet ve file: küveti ne alırsanız alın mutlaka file de alın. ben normal, kenarlarından küvete tutturulan delikli bir file kullanıyodum. bebeği tek başına gayet rahat yıkayabiliyosunuz. tabi ki yine bebek hareketlenene kadar :) küveti zaten alıcaksınız sanırım, başka nasıl yıkanır bilemedim :) gerçi biz artık küveti attık. kendi küvetimize yükselterek yatırıp yıkıyoruz artık. çünkü küvete yatınca sığmıyo tosun O_o


6. bu belki biraz kişisel ama Can'a yine hediye gelen bi oyuncak vardı. fisherprice'ın ışıklı müzikli yıldızı. hala daha hayat kurtarır. onu susturan tek oyuncak bu:) uyumakta zorlandığında dahi eline veriyoruz, hem susuyo hem de uyuyo :) bence denemeye değer :)


lanet kullanışsız kanguru
7. kanguru / sling: tabi ki sling... bende kanguru vardı. hiçbi şeyine dikkat etmeden öylesine alınmış, chicco go marka bi kanguru. çok pişmanım, sakın ola ki eğer tercihiniz kanguru olacaksa almayın. bebeği içine sokmak ve çıkarmak hem bebeğe hem size işkence! onun yerine bebeği kucağınıza alıp sırtından kapattığınız bi kanguru olsun, bebeğin bacaklarını 2 deliğe sokmaya çalıştığınız bi model değil! onun yerine kullanmadım ama slingi tavsiye ederim. şimdiki aklım olsa ilk günden itibaren sling kullanır, kuzumu koynuma sarıp sarmalayıp öyle atarmışım kendimi sokaklara...

8. bez: evet amaçsız bezler... küçük olanlar ağız silmek için (ne kadar salya akıtacağını tahmin bile edemezsiniz:)) ve büyükler, alt değiştirmek için. evde, sokakta, gezmede, bebeğin altına serin ki yatırdığınız yer steril mi sıkıntınız olmasın.

9. tırnak makası: kesinlikle makas şeklinde olanlardan alın. çok korkutucu bi iş gibi gözükse de bebeğin tırnaklarını kesmek bu aletle gerçekten çok kolay... ama tabi ki uyurken :))

10. otri bebe: bence yüzyılın icadı... ben başta o armut şeklinde olan aspiratörlerden almıştım ama hiçbir işe yaramıyor arkadaşlar... otri bebe mis, önce serum fizyolojik damlat ki sümükler yumuşasın, sonra sok bebenin burnuna otri bebeyi, sen öbür ucundan fırt fırt çek, bütün sümükler çıksın :) tek sıkıntım, benim oğlan burnuna bunu soktuğum anda kıyameti koparıyo :( baya sümüklü bi velet olcak sanırım benimki..

şimdilik aklıma gelenler bunlar... yine geldikçe ekleme yaparım... umarım bi faydam dokunur :)

18 Ekim 2013 Cuma

mama savaşları - I

sanırım çoğu anne-bebek bloğunda vardır benim az sonra yazacaklarım. ek gıdaya nasıl geçilir, neler yapıcaz, neler ne sırayla verilecek, ve tabi ki sonuç, ek gıdaya nasıl geçemedik :)


ama şu da var ki sonuçta her bebek öyle ya da böyle bi şekilde ek gıdaya geçiyo :) 3 yaşına gelip sadece süt içen bebe yok piyasada :)

evet bizimki de bir nasıl geçemedik hikayesi :) bi gazla başladığımız ek gıdaya geçişi alerjik bünye sebebiyle doktor amcamızdan yediğimiz fırça ve can kuzunun zırt pırt kabarması sebebiyle ağırdan almaya karar vermiştik hatırlarsanız 
bizde sonuç olarak 1,5 aydır pek bi ilerleme yok… elma ve muza bayılıyoruz, yoğurt ve muhallebiyi sorunsuz şapır şupur yiyoruz; ama sadece bu kadar… sebze çorbasına asla ağzını açmıyo kuzu, tarhana denedik, yok; yoğurt çorbasını kesin sever dediler, yok… anam, benim oğlan çorbaya tepki olarak doğmuş sanırım… ama eninde sonunda yiyecek diye çok kasmıyorum. kahvaltıya başlayalım dedi doktor amcamız, ufaktan ona da cicibebe, evde yapılmış lor ve pekmezle başladık ama 3 kaşıktan sonra gene yok… bi de canbebe kendi kaşığını, biberonunu tutamıyo henüz. tutma değil vurma odaklıyız biz :) belki kendi kaşığını kendi ağzına götürmeyi keşfederse bi değişiklik olur hayatımızda…

işin özü, bizim acelemiz yok… kasmaya da gerek yok diye düşünüyorum. elbet bi gün ben de oğlumun keyifle yediği yemeklerin, çorbaların tarifini yazarım buradan (inşallah)… 

mama savaşları 1'den (mama wars 1) durum bildirimi şimdilik budur :)

16 Ekim 2013 Çarşamba

pardon tanışıyo muyuz?!

biz artık nerdeyse koca adam olduk yahu. bugüne bugün 7,5 ayı devirdik şu hayatta..
aylar geçtikçe huylar da değişmeye başlıyo sanırım.

bizim Can paşa normalde bal börek gibi bi bebekti. herkese gülücükler atsın, mavi boncuklar dağıtsın, onun kucağından bunun kucağına gezsin ohhh, hayat ona güzeldi valla :)

ama bi ay önce, diş buğdayı partisinde farkettim bi tuhaflık olduğunu. kapıdan giren ilk misafirle ağlamaya başlamış, herkes gidene kadar da ağlaya ağlaya bi hal olmuştu.
sizi tanıyo muyum?!
sonra gittiğimiz her gezmede bunu yapmaya başlayınca anladık ki artık insan seçmeye başlamış ufaktan sıpa. daha doğrusu tanımadığı birini görünce basıyo yaygarayı. tanımadığı kişiyle kastettiğim de şu, aslında görüştüğümüz insanlar hep hayatımızda olan kişiler sonuçta. canla bu 7,5 aylık süreçte mutlaka bi yerlerde oynaşmışlar. ama son dönemde (artık ne kadarlık bi dönemse o) görmediği her kişiye yaygarayı basıyo.
hele ki başka bi evdeysek nerdeyse sakinleşmiyo, gün boyu mızır mızır halini hiç üstünden atmıyo diyebilirim. ama evdeysek ve gelenleri yabancıladıysa (çok kalabalık değillerse eğer tabi) daha çabuk atlatıyo. bi süre sonra kahkahalarına ve şarkılarına kaldığı yerden devam ediyo.

uzun lafın kısası, daha sık görüşelim arkadaşlar. bize gelin, dışarı çıkalım, çay kahve içelim. yoksa Can kuzusu sizi görüp yaygarayı bastığında "ama zamanında seninle az mı oynaştık minnoş" diye sitem etmeyin oğluma... çocuk hafızayı resetlemiş işte, hepinizi baştan tanıması lazım minnoşun :)

23 Eylül 2013 Pazartesi

atarlı şişko ve koca göbeği

eeyyy hamileliğinde az kilo alan ve/veya bebek doğduktan sonra kilolarını hop diye veren anneler!
sözüm size...

bi gidin ya, adamın asabını bozmayın! sevmiyorum sizi, hayır kıskandığımdan falan diil, sevmiyorum işte! ühühühü...

kandırıldım ben... hamileliklerinde 38 kilo aldığını ve hemencecik o kiloların gittiğini söyleyen halalar tarafından kandırıldım! abimi doğurduktan sonra eski kilosundan daha da zayıf hale düştüğünü anlatan annem tarafından kandırıldım! ühühühü...

zaten bloğa da yazıp duruyodum hamileyken ve gitgide kilo alırken, sanırım kilo fobim var diye.. evet varmış. üstelik bu kilolar, bu koca döt ve göbek beni çok sevdi!
22 kilo fazlayla doğuma gittim, 3,750 çocuk doğurdum, eve döndüğümde sadece 2 kilo vermiştim!! emzirirken verirsin dediler, veremedim, zaten pek emziremedim de... çocuk hareketlenince verirsin dediler, veremedim... şimdi de herkes "ama 7 ay oldu nerdeyse hala şişkosun" diyo ve ben onlara 10 kilo fazlamla, koca dötüm ve göbeğimle vurmak istiyorum!

e tabi aslında biraz spor, biraz boğaz kısmak da lazım sanırım bunlardan kurtulmak için, ama bende onlar yok malesef... yıllarca öküz gibi yiyip tığ gibi dolaşmamla nam salmış ben, şimdinin dubası olarak nasıl kilo verilir, nasıl rejim-spor yapılır bilmiyorum! sığmayan kıyafetlerim dolapta zayıflamamı bekliyo, bense buzdolabının başında ne atıştırsam derdindeyim!

ama buna bi son vermem lazım. madem ki rejim yapamıyorum, nam nam nam her şeyi yiyorum, bari spor yapayım dedim ve bugün araştırmaya koyuldum. göbek eritici basit egzersizler buldum. ilk örnek şu video:




oldukça basit egzersizler... benim gibi hayatında hiç spor yapmamış tembel tenekeler için bile ideale benziyo... bakalım, yapıp size sonucu yazarım. sanırım yemeyi de biraz azaltsam hiç fena olmicak.. hmpf!

vermeyin oğlum hemen şu kiloları! ya da hamileliğinizde çok kilo alın. sonra biz şişkoları depresyona sokuyosunuz, olmuyo! adamın asabını bozmayın uleyn! (atarlı şişman iş başında)

19 Eylül 2013 Perşembe

ek gıda ve alerjik egzama

malum 6,5 aylık olduk...
5,5 aylıkken yazmıştım montessori, blw, olaylar olaylar diye.. aslında ben o araştırmaları yaparken karar vermiştim 6. ayı beklemeden ufaktan ek gıdaya geçmeye... blw'den zaten şimdilik vazgeçtim, eski usül gidelim, can paşa hazır olunca zaten kendi kendini besler dedim...

önce elma suyuyla başladık... can bayıldı! şapır şupur yalayıp yuttu elma suyunu... sonra annane memleketten mayalık yoğurt getirdi, günlük süt alıp bi güzel mayaladı, böylece yoğurda da geçtik... hatta ben gelip evde olduğum haftasonu patates-havuç-kabak'lı sebze çorbaları bile yaptım minnoşa ama pek haz etmedi çorbadan.. önce suyunu, ertesi gün püresini yedirdim ama 4-5 kaşıktan fazlasını yemek istemedi. ben de zorlamadım açıkçası... hatta ufaktan sütlü pirinçli muhallebiye bile başladık...

sonra 6. ay kontrolümüze gittik...

can'da alerjik egzama belirtileri oluşmuştu daha 3. aydayken... aslında alerjik egzamanın aksine bizimki özellikle göğüs bölgesinde ağırlıklıydı (alerjik egzamada özellikle bacak arkaları, kollar ve yanaklar olurmuş)... doktorumuz bizi cildiyeye yönlendirmiş, ayrıca süt ve yumurta alerjisi için test yaptırtmıştı. o gün can aşı da olmuştu ve çok huysuzdu, sürekli ağlıyodu. cildiye muayenesi boyunca da ağlamıştı. muayenede kalabalıktık o yüzden ben doktoru pek dinlemedim açıkçası. can'ı sakinleştirebilmek o an benim için her şeyden önemliydi. o yüzden 6. ay kontrolümüzde doktor amcamız can'ın bacak arkasındaki pütürleri farkedip "cildiyeci ne teşhis koymuştu" dediğinde aslında cevabı bilmediğimi farkettim ve oldukça utandım. bi de benim için nedense çocuk doktorumuzun dedikleri diğer doktorlardan daha önemli. doktor amcamız hemen sistemi açtı ve baktı: "evet, tahmin ettiğim gibi alerjik egzama" dedi... süt ve yumurta testi temiz çıkmıştı, o yüzden rahattım ben. ama can bebe ara ara kabarıp kızarmaya devam ediyodu. 6. ay muayenemizde de hafif kırmızılıkları vardı evet...
sonra da annaneyle beni bir güzel fırçaladı... ek gıdaya çok yavaş geçmemiz gerektiğini, ve bebemiz alerjik olduğundan her gıdayı mutlaka 3 gün kuralına uyarak vermemiz gerektiğini... bize bi tablo yaptı... önce sadece elma suyu... 3 gün sonra elma suyuna yoğurt ekledi... 3 gün sonraya da sebze çorbası dedi...

"kabarsam da sevimliyim"
peki biz ne yaptık... 3 gün kuralından sıkıldık... tekrar eski düzenimize geri döndük... elmalı, yoğurtlu, muhallebili, sebze çorbalı... aman dedik, eskiden böyle bişey mi vardı... yavaş yavaş arttırmaktansa biz birer eksilttik. 2 gün yoğurt vermedik, 2 gün elma suyu vermedik... böyle kafamıza göre bi sistem kurduk... sonra her şeye geri döndük tabi... peki noldu? can bebe bu sabah gene kabardı :(

belki yemeğe değil alerjisi, belki başka bi şeye... ama o şey neyse sanırım bu şekilde asla bulamıycam... o yüzden bu hafta bu ek gıda olayını sil baştan almaya karar verdim... eski usülleri bi kenara bıraktım...
pazartesi itibariyle 3 gün sadece elma suyu/püresi... 3. gün yoğurt eklenecek, sonraki 3 gün elma ve yoğurtla geçecek... 6. gün de çorbaya başlanacak.. sonra ne eklersek 3 gün sadece o beklenecek... sanırım bunu baştan yapsaydım iyi olurdu...

16 Eylül 2013 Pazartesi

alışveriş'in ardından

daha Can bebe içerdeyken yazmıştım alışveriş maceralarımızı..
eee madem bu malları 6,5 aydır kullanıyoruz, bari yorumlarımızı da yazalım da bi faydamız olsun :)

önce yatağımızla başlayalım: graco contour prestige
evet, 6,5 aydır bu yatağı kullanıyoruz. tabi acemi babanın çalıştığı gecelerde minnoşla koyun koyuna yattığımız günleri saymazsak :)

öncelikle yatağın titreşim, müzik, ışık vs. gibi fiyatına fiyat katan hiçbir özelliğini kullanmadım. titreşimi zaten çok saçmaydı, biraz korkutucu bulduk biz. o yüzden kullanmadık.
başucumuzda hep bi gece lambası vardı, o yüzden ışığını kullanmadık.
bize hediye gelen ışıklı müzikli gece arkadaşımızı hep daha çok sevdiğinden müziğini de kullanmadık.
zaten alt değiştirme zımbırtısını ve anlamsız dönencesini kurmadım bile. alt değiştirme tablası çok sallantılı gelmişti. bir de bize hediye gelen ikea alt değiştirme ünitesi (2 raflı) ilk aylar daha dönemezken hayatımı kurtardı. tam bizim hizamızda olduğu için eğilip bükülmeden altını değiştirebiliyoduk. hatta küvetimizi de onun üstüne koyup banyolarımızı da gayet keyifli yaptık. hareketlenmeye/dönmeye başlayınca o üniteyi bezlerimizi, battaniyelerimizi vs. koymak için kullanıyoruz artık. bence bu 2 raflı alt değiştirme ünitesi gayet kullanışlı. sıfır bel ağrısı :)
dönencesi de çok basitti, yine bize hediye gelen 2 dönence vardı, dönüşümlü olarak onları kullandım.
bi de çok büyük ve çok yer kaplıyo. büyük olduğu için odadan odaya götürmek mümkün değil, mutlaka kapamak lazım kapılardan sığmıyo çünkü. ayrıca benim yeteneksizliğim mi, zor mu bilemem ama kurduktan sonra tekrar kapatmayı başaramadım :( yani portatif değil sabit olarak kaldı.
hala 2 katlı kullanıyoruz henüz oturup dikilemediğimiz için. ama 2. katı biraz alçak geliyo bana, gece beslenmelerinde hep eğilmek zorunda kalıyorum. o yüzden yatağın altını yorgan ve battaniyeyle destekledim ki yükselsin.
sonuçta, o kadar para verip bunu almasak, normal 2 katlı bi park yatak da alsak olurmuş. aklınızda olsun...

ve arabamız; kraft twist rlx
ağır.. çok ağır... bizim minnoş biraz hızlı büyüdüğünden midir bilemem, bizim için kötü bi tercih oldu... oto koltuğunu kullandık 6 ay. kontrollere ya da gezmeye gittiğimizde hep oto koltuğuyla çıktık. kumaşı cildine alerji yaptığından kısa kolluları giymeye başladığımız anda havlu bezle kaplamak durumunda kaldım... ve tabi boyumuz biraz fazla uzun olduğundan şu an oto koltuğunu kullanamıyorum. sadece evde uyumakta zorlandığı zamanlarda içine koyup sallıyoruz.. başta port bebe, büyüdükçe oturma yeri olarak kullanılan kısımla geziyoruz şimdi. oturma pozisyonunda dışarı çıkıyoruz, içinde uyudu mu hop port bebeye dönüştürüp rahat bi uyku çekmesini sağlıyoruz.
ama tekrar ediyorum: ağır...
Can bebe ilk doğduğunda oturduğumuz ev zemin kattı. sokağa çıkarken sıkıntı yaşamıyoduk. ama şimdiki evimiz 3. katta ve asansör yok. ve yalnızken sokağa çıkamıyoruz...
iki parçalı olması da zorladı beni. bi elimde arabanın alt kısmı, diğer elimde oto koltuğunda çocuk, 3 kat inip çıkmak tam bi kabus-ki zaten pek mümkün değil...
şimdiki aklım olsa ne alırdım bilmiyorum, sanırım sadece tek parça olması ve hafif olması benim için tek önemli kriter olurdu. yürümeye başlayınca hemen bastona geçmeyi düşünüyorum.

sonuç olarak, iyi düşünün, kendi durumunuza göre karar verin. ama ben ikisinin de yanlış seçim olduğunu düşünüyorum. sevgili kraft ve graco yetkilileri, sözüm meclisten dışarı :) sonuçta ben nihai kullanıcıyım :) ben memnun kalmadığım yanlarını saydım, bi faydam olursa ne âlâ...

kullandığım/kullanmadığım diğer bebe ürünleriyle ilgili de bi ara uzun uzun yazıcam...

diş buğdayı


2,5 aylık olduğundan beri eller hep ağızda, salyalarımız hep her yerde.. bizim de parmaklar her gün Can paşanın ağzında tabi, çıktı mı diş, aman çıktı mı derdindeyiz.. 6. ayı doldurduğumuzun 2. günü bizim minnoşun incileri göründü..

o zaman bu müjdeyi herkese verelim diye aldı bizi bir diş buğdayı partisi telaşı.. internette araştırmalar yapıldı, tarifler alındı, eşe dosta haber salındı.. bikaç kez iptalin kıyısından dönsek de dişler göründükten 2 hafta sonra diş buğdayı partimizi yapmayı başardık... gerçi ne kadar başarılı olduk, ondan çok emin değilim :)

diş buğdayımızı annanemiz yaptı. ona tarifler götürdüm, o kafasına uyanı seçmeyi tercih etti. yarım kilo buğdayı alıp haşladı (yeter mi diyoduk ama arttı bile, bizim misafirler pek sevmedi bu diş buğdayını :)) içine biraz haşlanmış nohut attı. küçük lokumları da renk versin diye içine kattı, son olarak pasta süsüyle de süsledi. görüntüsü güzel, tadı vasat oldu. kuru aşure gibi bişey sonuçta :)

yanına börek ve muzlu pasta yaptık. gelenler bişeyler getirir diye güvendik ama gelen bi köstebek pasta bi de ıspanaklı börek oldu :) sonuçta karnımız doydu mu doydu :)

evi de süsledik, partiye hazır hale getirdik.

Can bebeye de ilk kravatlı yelekli takımını da giydirdik, başladık misafirleri beklemeye...

çok kalabalık bi davetli grubumuz yoktu, davetlilerden ekenler de çok oldu. biz bize ufak bi parti oldu kısaca bizimki.. ama Allah'tan böyle olmuş, çünkü minnoş daha kapıdan ilk misafir girdiği anda bastı yaygarayı.. halbuki Can kalabalığa alışık bi bebe, gelenlerden hepsini de daha önce görmüşlüğü var. ne oldu anlam veremedik ama o yaygaracı hali günün sonuna kadar devam etti.

geleneği bozmayıp diş buğdayının içine para sakladık. çıkan kişiye Can bebeyi baştan aşağı giydir diyecektik ki bi baktık gelen herkesin elinde poşet poşet hediye! zaten para da babamıza çıktı :) "ben oğluma zaten her şeyi alıyorum yeaaa" diyerek o da olayı kıvırdı :)

yani komik, bol yaygaralı-ağlamalı, biz bize ufak bi partimsi havasında geçti bizim diş buğdayımız :)

bize de daha yaygarayı basmadan çekebildiğimiz Can'ın takım elbiseli fotoğrafları hatıra kaldı :)

31 Ağustos 2013 Cumartesi

çalışan annenin vicdan azabı

benim annem öğretmendi. beni 3,5 aylıkken annanemin yanına göndermek zorunda kalmış başka bi şehire. 3 yaşındayken de dedem ölünce geri almış. sonra kreşe başlamışım, sonra anaokulu, sonra bitmek bilmez okul döngüsü... belki de bu yüzden üniversiteyi bitirdiğimde kitap okumaya dahi tahammülüm kalmamıştı.
çok küçüklüğümü hatırlamıyorum ama hatırladığım, minicikkenden beri evde yalnız kaldığım. ben okuldan döndüğümde annem evde olmazdı. kendi yemeğimi kendim yerdim, kendi işimi kendim görürdüm. biraz aklım ermeye başladıktan sonra da "ben çocuğumu evde hiç yalnız bırakmıcam, hatta ben çocuğumu hiiiiç bırakmıcam" diyip durdum...

gel gör ki hayat öyle bi şey değil işte...

oğlum 4 ay 1 haftalıktı işe başladım... şimdi annem bakıyo oğluma. bende onun cesareti yok, ben oğlumu başka bi şehire gönderemem, o yüzden haftaiçi burda, haftasonu 400 km ötedeki kendi şehrinde annem... ona da zor, bana da zor, hepimize zor ama torun olunca annem gık demiyo çok şükür...
zaten sorun annemde değil bende :)

işe başladığım ilk gün sanki haftasonu tatilinden dönmüşüm gibi hissetmiştim. yani 5 aydır evde yatmıyorum da, sadece haftasonu girmiş araya... ilk gün annemi 5 kez falan aradım sanırım, napıyosunuz, naptınız, uyudu mu uyandı mı... ama ağlamaklı falan olmadım, ah bebeğim ah yavrum ben sensiz napıcam modunda falan değildim. ilk hafta özlemedim bile nerdeyse :) ama sorun şu ki benim cancan 8'de uyuyo... ben eve vardıktan 15-20 dakika sonra uyumuş oluyo yani... çok uğraştım en azından 9-10 gibi uyusun diye ama olmuyo. öyle tatlı uyuyo ki sıpa, kıyıp uyandıramıyorum :) e sabah kalkış saati 6, ben o saatte kalkamıyorum, gene annane uyanıyo sağolsun. haftaiçi oğlumu toplasan bi saat görmüyorum yani... şimdilerde bu biraz koymaya başladı, evet, artık özlüyorum oğlumu... ama annemi arama sıklığım da günde ikiye düştü. sanırım insan her şeye alışıyo...

bi de ufak bi şey daha; annemi kıskanıyorum! deli gibi kıskanıyorum hem de... sürekli ay öyle mutluyduk, ay böyle oynadık, ay şunları yaptık dedikçe kıskançlıktan çatlıyorum. belli etmiyorum tabi ki ama içim içimi yiyo... haftasonu gelse de oğlumla başbaşa kalsam diyorum (tabi ki haftasonları da ah annem olsa da biraz daha uyusam diyorum, o ayrı :) bu kısırdöngü hiç bitmeyecek sanırım).. bi de cancan annemi görünce gülücükler atmıyo mu, deli oluyorum! haftaiçi hep "haftasonu gelsin onu hep kucağımda taşıycam, hiç indirmiycem" diyorum ama gelin görün ki 8,5 kilo bi bebeyle bu pek mümkün olmuyo :)

gönül ister ki ben de evde oturayım, kendi oğlumu kendim büyüteyim ama dediğim gibi, hayat, şartlar, borçlar, kartlar, bankalar buna pek müsade etmiyo malesef... en azından bizde durum öyle... yoksa inanıyorum ki her kadının içinde potansiyel ev hanımlığı var. hiç "ay ben evde oturamam, kesin çalışmam lazım"cı kadınlardan değilmişim, evde oturduğum 5 ayda bunu anladım. 5 yıl daha otur deseler otururdum yani :)

oğlum, cancanım, umarım büyüyünce benim küçükken hissettiklerimi hissetmez... en azından şanslı ki bakıcı yerine annanesiyle büyüyo. sonsuz sevgi... hatta biraz abartı sonsuz sevgi ama neyse, şikayet ediyomuş gibi olmayayım :)

25 Ağustos 2013 Pazar

uykunun 2 saat kuralı!

sevgili anne adayları ve taze anneler, şimdi size hayatınızı kurtaracak bir sır veriyorum: 2 saat kuralı! ne yaparsanız yapın bunu unutmayın!

2 saat kuralı aslında dünyanın en basit şeyi, tek bir cümle, ama inanın bütün hayatınız değişebilir. peki nedir bu? söylüyorum:

bebeklerin 2 saatte bir uykusu gelir! bu kadar.. evet, bu kadar basit!

ben bunu bi yerlerde okumuştum hamileyken. çok mantıklı gelmişti. bebeklerin 1,5- 2 saatte bir uykusu geliyo, mevzu aslında bu.. eğer 2 saatte bir uyumazsa da sapıtıyo. bebeklerde "aman çok yoralım akşam uykusu iyi olur" mantığı kesinlikle ama kesinlikle yanlış. çünkü bebeğin uykusu geldiğinde bi şekilde uykuya dalamazsa bi hormon salgılarmış, bu yüzden de huysuz olur ve kendini uykuya geçiremezmiş. yani uyku saatini ne kadar geciktirirseniz o kadar kötü.

can bebede farkettim ben de bunu. 1,5-2 saatte bir gözlerini ovuşturmaya başlıyor. ilk zamanlar mamayla ya da emzikle uyuturdum. şimdilerde emziği hiç tutmuyo. o yüzden ya yine mamayla ya da yatağına koyup hafifçe yatağı sallayarak uyutuyorum. normalde salonda ya da o an nerdeyse orda uyuyo ama malum hava çok sıcak, o yüzden yatağında sallayınca daha rahat dalıyo.
ama ana fikir hep şu: uykusu gelince (ki 2 saatte bir geliyo) uyuyacak! ister 15 dakika uyusun isterse 1,5 saat. uyuyacak arkadaş! eğer bi şekilde o 2 saati geçirirse sürekli mızmızlanıp özellikle kucakta durmak istiyo. kucakta biraz sakinleştirip yatağına yatırıyorum ve mama veriyorum, hop, gidiveriyo minnoş...

bizimki en son 8'de de komple gece uykusuna yatıyor. onun için hiçbir şeye gerek duymuyoruz, saat 8 oldu mu yatağına yatırıyorum, bazen dönencesini açıyorum, bazen açmıyorum. yattıktan en geç 10 dakika sonra uyumuş oluyor.  

bu saati kaçırırsak da bizim için kabus başlıyo. can nerdeyse 6 aylık oldu, bu sürede 3 kez kaçırdık o saati. birinde annanedeydik, birinde hastanede, birinde de gezmeye gitmiştik. işte o zaman gerçekten kabus oluyo. o hormon neyse o hormon, benim çocuğumu daraltıp bunaltıyo. aralıksız 1 saat ağladı bu 3 olayda da... aralıksız... ne yaparsam yapayım susmuyo. ne mama, ne kucak, ne karanlık, ne ışık, ne dolaşmak, ne sallamak... ve bir saat aralıksız ağlamanın ardından da küt diye bayılırcasına uyuyo. bebek dediğinin düzenini bozmayacaksın arkadaş. ben bunu bilir bunu söylerim.

ve tabi her gece 8'de uyuyan oğlum ve doğal olarak her sabah da 6'da uyanıyo... işte bizim de her sabah halimiz böyle oluyo...

bu arada merak eden varsa, tabi ki deliksiz değil uykumuz, gece 2-3 kez mama için kalkıyoruz, ama çok şükür mamayı içip uyumaya devam ediyo, hatta genelde mamayı da uyurken içiyo...

siz siz olun, bebeğinizi iyi gözlemleyin. 2 saatte bir uykusunun geldiğini siz de fark edeceksiniz. nerde ne yapıyor olursanız olun tek işiniz de onu uyutmak olsun..

15 Ağustos 2013 Perşembe

0-5 ay doktor kontrolleri

bi bebeğin ilk 6 ayı doktor kontrolünde geçiyor.. yazının devamında göreceğiniz karikatür bugün karşıma çıktı, ona gülüp ben de bizim doktor kontrollerimizi yazayım bari dedim :)

her ay mutlaka doktor kontrolüne gidiyoruz, boyumuz kilomuz ölçülüyor, minnoşun genel sağlığına bakılıyor.. arkasından da acemi anne bir ay boyunca listelediği soruları tek tek doktora soruyor, doktor amcamız da sabırla cevaplıyor. bunlar zaman zaman ciddi sorular olsa da tabi ki aralarında doktor amcamızın güldükleri de çıkabiliyor.

tabi yazmaya ara verince bu kontrolleri toplu bi şekilde özetleyeyim istedim.

ay             kilo     boy               aşı
doğum     3,750   51 cm      sanırım doğduğunda vurdular:)
1. ay         4,750   57 cm      1 aşı olduk
2. ay         5,900   61 cm      3 aşı olduk
3. ay         6,500   64 cm      rota virüs 1 olduk
4. ay         7,250   67 cm      2 aşı olduk
5. ay         8,000   72 cm      rota virüs 2 olduk

bizim boyumuz biraz uzun gidiyo. zaten gören 5 aylık olduğuna inanamıyo genelde can bebenin. şu an 9-12 aylık bebek kıyafetleri giyiyoruz mesela.. normalde 1 yaşındaki bebeklerin 75 cm olması beklenirmiş, biz 5. ayımızda 72 cm.yiz. hatta doktorun ölçtükten sonra bi an "acaba yanlış mı ölçtüm ya, 62 miydi" demesi bana baya komik geldi :)

aşılarımızı (rota virüs hariç) sağlık ocağında oluyoruz. genelde sadece iğne vurulurken ağlıyo, onun dışında sakin bizim kuzu. 2. aydaki 3 aşıdan sonra 3 gün banyo yaptırmadık. ateş yapabilir dediler, o da olmadı şükür. şimdilik aşı takvimimiz sorunsuz ilerliyo.

rota virüs aşısı zehirli ishal için yapılan, henüz sağlık bakanlığının aşı takviminde olan bi aşı değil. onu parayla yaptırıyoruz. zaten aşı da değil, ağız yoluyla verilen ilaç gibi. bi tane 2 dozluk bi tane de 3 dozluk olanı varmış, bizim doktor amcamız 2 dozluğu tavsiye etti ve onu yaptı.

bu arada doğduğumuzdan beri d vitamini (ilk 2 ay doktorumuzun yazdığı multitabsı, 2. aydan sonra sağlık ocağının verdiği deviti kullandık) ve 5. aydan itibaren de demir ilacı (sağlık ocağının verdiği vegaferon) kullanıyoruz.  bu demir mevzusu ince mevzu. doktor amcamız bize kilosu kadar damla kullanmamız gerektiğini söyledi, ama benim kafam karışık, çok da düzenli vermiyorum o yüzden. ilacın içindeki paraben zaten yıllardır tartışılıyo, kimi eser miktarda, sıkıntı olmaz, demir eksikliği daha büyük sıkıntı diyo, kimi de demir ölçümü yapılmadan ilaç verilmemeli diyo. ah şu internet... ve getirdiği kafa karışıklıkları... doktorumuza güveniyorum ama dediğim gibi demir ilacını aralıklı veriyorum. yarın bi ara kontrolümüz var (rota virüs 2yi yarın yaptırıcaz aslında) orada bu konuyu yeniden gündeme getireyim diyorum...

ve tabi ki rutin sorular.. sorular.. sorular... havuza sokalım mı, su verelim mi, öksürüyo mu, gözü niye kırmızı aklıma ilk anda gelenler... her ay gittiğimizdeki listeleri saklasaydım buraya yazar baya eğlenirdik aslında :) arkamda delil bırakmamak adına hepsini yok ettim :)

14 Ağustos 2013 Çarşamba

montessori, blw, olaylar olaylar...

ve tabi ki araştırmalar araştırmalar...
montessori zaten kafama oldukça yatık, bununla ilgili bol bol okumaya, ve hatta oğluma bakan anneme de okutmaya çalışıyorum. bugün beslenme-ek gıdaya geçme/geçmeme mevzusuna kafayı takmış deliler gibi araştırma yaparken ilk kez karşılaştım bu baby led weaning fikriyle..fikir sanırım kısaca:  6. aydan itibaren parmak şeklinde hazırlanmış ne püre-ne katı kıvamdaki yemekleri bebenin önüne koy, döke saça, tada ata o yesin... istediğini istediği kadar yesin... ya 6 aylık, elinde tavuk budu, hapur hupur yiyen bebeyi görünce canım çekmedi dersem yalan olur ya..
henüz araştırma aşamasındayım ama aslına çok mantıklı..


her şeyi o yapsın  sen sadece yardım et...

biraz daha araştırıp detaylıca yazmak lazım bu konuyu..
tabi ki haftaiçi can bebe anneden çok annaneyle vakit geçirdiği için onun da fikri önemli.. sanki biraz ev hanımları içinmiş gibi bu yöntemler aslında ama.. bilemedim işte, dediğim gibi ben bunu araştırıyorum şu an.. fikri olan, hem çalışıp hem bu yöntemi uygulayabilen varsa belki bize bi yorum bırakır, faydalanırız ha?

ek gıdaya geçiş - karar verme

yazmaya uzun süre ara verince yazacak çok şey birikiyo..
bu aralar en kafamı kurcalayanla başlamak en iyisi sanırım...

mevzu ek gıda mevzusu.. malum biz 5,5 aylık olduk bile.. doktorumuz ek gıdaya 6. ayda başlayalımcılardan. ben de öyle düşünüyorum aslında. biz anne sütünü bırakalı yaklaşık 2,5 ay oldu, yalnızca mamayla (bebek sütü) devam ediyoruz. genelde bu şekilde beslenen bebekler 4. ayda başlarmış ek gıdaya ama doktor amcamız can bebenin gelişimini iyi bulduğu için hala beklemedeyiz..

ama ufak tattırmalara başlasam mı tereddütündeyim.. ek gıda gibi değil de, azar azar tadına baktırmak gibi.. kaşığa ne tepki verecek, tattığı şeye ne tepki verecek, bunları çok merak ediyorum açıkçası :)

geçenlerde dayanamadım ve yediğim şeftaliyi dudaklarına sürmek süretiyle tattırayım dedim :) annenin en sevdiği meyve şeftali olunca can bebenin de ilk ağız tadı o olsun istedi açıkçası :) tam tattırma olmadı bizimki, dediğim gibi, dudaklarına sürdüm sadece. çok hoşlandı diyemem, daha doğrusu ne olup bittiğine pek anlam veremedi kuzu :) malum her şeyi ağzına gçtürüyo bu aralar, ilk defa ağzına giden bi şeyden parmak-kıl-tüy-yün dışında bi tat gelince oldukça şaşırdı bence :) çok da ısrarcı olmadım gerçi..

bu iki gündür bu meseleye taktım ama.. bugün mesela bi elma alıp onu püre yapıp tattırmayı düşünüyorum. zaten 3 gün kuralı var ya, bebeğe tattırdığın şeyi 3 gün vereceksin, arada başka bi şey vermeyeceksin ki bebişin ona allerjisi var mı yok mu anlayasın.. tattırmakla kastettiğim dediğim gibi en fazla 2 çay kaşığı..  bu kaşık mevzusu da sıkıntılı gerçi. bizim kullandığımız demir kaşıklarla mı yoksa ona özel bi mama kaşığıyla mı bilemedim tam şuan.. siz iki dakika bekleyin ben bunu araştırıp geliyorum :)

(arada fon müziği varmış gibi hayal edin :))

evet geri geldim :) sanırım bir de plastik bebek kaşığı gerekecek... normal metal kaşık da kullanan var.. kimi elleriyle bile yedirmiş :)) ben sanırım plastik kaşık alıp onu deneme taraftarıyım :)

bu ek gıdaya geçmeli miyize karar verme yazısı gibi oldu biraz... deneyimleyip devamını paylaşmayı umut ediyorum..

8 Mayıs 2013 Çarşamba

ah şu sigara..

 yazılacak çok şey var tabi ki..
68 günü bitirdik.. artık günleri saymıyorum, buraya girip sayaca bakıyorum kaç günlük olmuş diye.
günler çok keyifli ve güzel geçiyo, olaylar olayları tek tek anlatıcam tabi ki..

ama bu yazının konusu sigara... ah şu sigara...

neden bu yazının konusu sigara? çünkü bu ara aklımdaki tek şey o...
aslında doğuma yakın başlamıştı işaretler, can çekmeler... doğumdan sonra tavan yaptı... çok eticin bi arkadaşım var, o bi ara sigarayı bırakmıştı, nasıl gidiyo dediğimde 3. gününde, bana "sigaraya şiirler yazarak uyanıyorum sabahları" demişti, aynen o durumdayım...
günlerce bi dal sigara, yanında da buz gibi bi bira diye dolandım durdum...
benim isteğim süt olayı tamamen bitene kadar sigaraya başlamamak. eninde sonunda başlıcam, kendimi biliyorum, hatta bütün hamilelik sürecinde kendimi "sigaraya ara vermiş" olarak tanımladım..

ve 10 gün önce...

11 Nisan 2013 Perşembe

40'ımızı uçurduk!

biz bugün 40 günlük olduk!
Can doğalı, ben anne olalı 40 gün oldu bugün...

 ben bebeğim için özel bişeyler yapamadım hiç, ne baby shower, ne çılgın hazırlıklı bi doğum. 40'la ilgili de biçok şey okumuştum. dün teyzoşlara sordum 40'ta ne yapılır bilen var mı diye, pek ses eden olmadı...

biz de bugün kırkımız uçsun diye d.teyzoşun ofisine gittik. ilk gezmemiz pek keyifli oldu. giyindik süslendik, bütün hazırlıklarımızı yaptık. d.teyzoşun kardeşi geldi bizi aldı ve ilk attamıza 40'ımızda gitmiş olduk.
pek usluyduk, bakındık, gezindik, mama yedik, gaz çıkardık, uyuduk bile... nerdeyse 4 saat ordaydık. çıkarken d.teyzoş Can'a unla sakal yaptı, ak sakallı dede olasın, ömrün uzun olsun diye, 4 tane de yumurta verdi. bunları anlamlarını bilerek yapmadık, şebo teyze duymuş, o hazırlamış.

9 Nisan 2013 Salı

bebek banyosu


siz hiç bi bebeğe banyo yaptırdınız mı? kesinlikle denemelisiniz! hele ki bebek suyu seviyosa :)

bebekler genelde suyu severler. sevmeliler de! sonuçta 9 ay suyun içindeydiler!

benim minnoş oğlum da suyu sevenlerden. daha ilk banyosunda bile şaşkın bakışlarla etrafı izliyodu. sonraki banyolar da bizim için hep keyifli oldu, olmaya da devam ediyo. ama zor iş, hele ki bi yenidoğanı yıkamak gerçekten zor. ama zor yanı sadece şu: ya üşüyosa/ya üşütürse korkusu!

bi anne içgüdüsel olarak her zaman bebeği için en iyisini bilir, ben buna inanıyorum. ben hiçbir koşulda bebeğimi üşütmeyeceğime inanıyorum, ya da inanıyordum diyelim. sonuçta onun annesiyim, emin olun hepinizden fazla düşünüyorum onu. ama büyüklerin bitmek bilmez aman üşütüceksin, aman üşüdü, üşütürse mahvolursun lafları yüzünden gerçekten pisikopata döndüm. o yüzden banyo yaptırırken yaşadığım o "üşüyecek" gerginliğini hala üstümden atamadım. şu havalar bi adam gibi ısınsa o sorun da kalmayacak gerçi :)

7 Nisan 2013 Pazar

lohusa aslında kim?

lohusalığın ne olduğuna dair kendimce tanımlar yaptım tabi ki ben de :)
ama en basiti annenin bebeğe, bebeğin de hayata ve anneye alışma dönemi lohusalık...

aslında çok çılgın bi kısırdöngü var: bebeğine alışmaya çalışıyosun, bebekle yaşamaya alışmaya çalışıyosun, bi yandan ağrın sızın var, o yüzden yanında biri olsun ve bunaldıkça bebeği ona ver istiyosun; ama şiddetle de yanında etrafında sağında solunda hiçkimse olmasın, her kafadan bi ses çıkmasın istiyosun.. belki de tam budur işte lohusalık...

benim doğumumda acemi annane, yani benim annem yanımdaydı. doğumda farkettim ki o benden daha heyecanlı ve daha panik. hatta ben o kadar rahatım ki, sanki o doğum yapmış, ben onu sakinleştiriyorum. 

spinal anesteziyle doğum

evet artık ufaktan asıl anlatılacakları anlatmaya başlayayım, malum 40'ımız bile çıkmak üzere, artık yeni maceraları anlatıcaz burda inşallah... önce doğum şekli ve doğum hikayesiyle başlayalım...

normal doğumdan vazgeçtiğimde ne epidural, ne spinal, en temizi genel anestezi demiştim. ama son kontrolde doktorum rahat bi hamile olduğumu, rahatlıkla spinal yapabileceğimizi söyleyince benim de kanım ısınıverdi :)

benim spinal anestezili sezaryenim hakikaten çok rahat ve kolay geçti, bunun bir numaralı kuralının sizin de rahat ve sakin olmanız olduğuna inanıyorum.

Can ve benim hikayeme gelirsek...

4 Nisan 2013 Perşembe

aşığım la!

böyle olacağını biliyodum...
hayatımın aşkını doğuracağımı...
herifi uyurken özlüyorum ya!
yanımda uyuyo mesela, açıp fotoğraflarını seviyorum...

bunun üstüne saatlerce yazabilirim sanırım...

önce genel bilgilerle başlamalıyım sanırım doğum sonrası ilk yazıma...
size lokumumu bi anlatayım önce...

5 Mart 2013 Salı

canımıza Can geldi!

Can gelince acemi anne ve acemi baba

bu bahar bize Can'la geldi...

baharın ilk günü, 1 mart cuma sabahı 9:40'ta doğdu Can...

uzun uzun anlatıcam, ama şu an gidip yalamam lazım oğlumu, ısıramıyorum minicik diye, yalıyorum kokluyorum, offf...
böyle bi lokum doğurduğum için kendimle o kadar gurur duyuyorum ki anlatamam...
Allah isteyen herkese nasip etsin inşallah...

26 Şubat 2013 Salı

60 saat kala...

aslında sayaç şu an 2 gün 12 saat 22 dakikayı gösteriyo... bu da yaklaşık 60 saat eder işte...
heyecanlı mıyım? değilim aslında... sanki hiçbir şey değişmeyecek gibi... acemi babanın da etkisi var bu işte tabi, biz doğuma sıfır duygusallıkla hazırlandığımız için :) daha doğrusu hazırlandığımız bile söylenemez :)

son 2 haftadır hemen hemen aynı kilodayım. halbuki gayet çılgınlar gibi de yiyorum.. bugün evdeki klasik tartılmamda 76,7 çıktım. sanırım hakkaten 80'i görmeden gidicem doğuma.. totalde 21 kilo aldım, az değil ama, en azından durdu ya şimdi, buna da şükür :) bu arada fotodan anlaşılıyo mu bilmem, göbeğimden kiloyu göremediğim için sağdan ya da soldan bakmak zorunda kalıyorum tartıya :))))

bugün son kez kontrole gittik. Can lokumu nst'de beni hemşireye rezil etti, o ayrı! böyle gayet kahvaltı sofrasından kalkıp üstüne kekler yiyerek gittim nst'ye, fiti fiti hiç durmadan oynayan sıpa 20 dakika boyunca hiç kıpırdamadı. ebe teyze de "aaa sen bu çocuğu aç bırakmışsın ayol, git bi meyve suyu falan iç" deyince anladım ki bizimki baya bi obur olucak :))) ha bi de sıfır sancı tabi, lokumun sanırım kendi kendine gelmeye hiiiiç niyeti yok :)) aynı anası işte, tembel, gelip beni alsınlar diye bekliyo, ne yorcak çocuk kendini :)))

21 Şubat 2013 Perşembe

içimdeki allien

Can lokumu hiç "yerim dar aman az hareket edeyim" diyen bi bebek değil... sanırım doğunca da biraz hareketli olacak, gidişat onu gösteriyo...

son yazımda kıçını soldan sağa attığını söylemiştim. bu aralar gündüz ben uyanıkken hiç durmadan kıpırdıyo, sürekli bi faaliyet içinde... ben de ilerde yaptıklarını ona izletebilmek için bunları videoya kaydetmeye çalışıyorum. eskiden elimde videoyla dakikalarca beklerdim hareketi görünsün de çekeyim diye, şimdi ne zaman videoyu açsam zaten bi hareket halinde...

bu sabah 4 dakikalık bi video çektim, gerçekten içeriyi görüp ne yaptığını anlamayı çok isterdim ama tahminim çıkış yolunu aradığı yönünde :)

sizinle azbuçuk ne anlattığımı anlayın diye kısa bi video paylaşıyorum, bu da dün akşamdan... özellikle 3. ve 4. saniyeye dikkat!


20 Şubat 2013 Çarşamba

son 9 gün

vay be, şaka maka 9 gün kaldı...

bugün 37+2'yiz. geçen hafta ve bu hafta haftalık kontrole gittik. nst denen şeye bağlandık. her şey yolunda, bi yaramazlık yok. haftaya son kez kontrole gidicez, sonra da sezaryen için randevu... doktor teyzemiz 1 mart'ta alırız dedi, bana kalsa hemen yarın bile alabilir aslında...

mis gibi tertemiziz, beklemedeyiz
bizim minnoşsa kıçını sol taraftan sağ tarafa atmış. son 3-4 aydır falan hiç pozisyonunu değiştirmemişti, sırtı solda, kafa aşağıda, ayak ve elleriyle sağ tarafımı tekmeleyip durmaktaydı. ama son bikaç gündür bi hareketlilik vardı zaten içerde. karnımı kare yapmalar, komple ittirmeler, şişirmeler falan, ben geriniyo sanıyodum meğerse beyimiz kıçını soldan sağa atıyomuş...
inanılmaz hareketli içerde ve artık baya can yakmaya başladı. ittirdiği zaman el ya da ayak, tam anlayamasam da kemikli bi çıkıntı görünüyo, sadece şişirme olmuyo yani...  bizimki baya baya koca adam oldu aslında, onun için bana kalsa yarın bile alabilir diyorum ya... zaten 3.100 olmuştu dünkü kontrolümüzde...

6 Şubat 2013 Çarşamba

alışveriş!

işin en zevkli kısmı: alışveriş...

aylardır bunu bekliyodum, alışverişe çıkacağımız o gün sonunda geldi, ve hatta geçti bile...
dün büyük alışverişimizi yaptık, bitirdik.

Can'ımın bebek arabası, yatağı, küveti, ıvır zıvır bi ton şeyini dün itibariyle aldık. zaten annanesi 2 gündür bütün kıyafetlerini yıkayıp ütülemekle meşguldü. an itibariyle dolabı hariç her şeyi hazır. dolap da büyük bi eksiklikmiş ama, bütün kıyafetler hazır, temiz, ütülü, ama yerleşebilecekleri bi yer olmadığı için gene sepette ve hurçlarda bekliyo... inşallah haftasonu o iş de hallolmuş olacak, artık hiçbi şeyi elime almadan inanamıyorum gerçek olduğuna gerçi, Can da dahil aslında buna. gerçi onun tekmeleri, gerinmeleri var ama olsun...

"eline almadan, gözünle görmeden hiçbir şeyin gerçek olduğuna inanma!"  
                                                                                          bir acemi anne sözü

2 Şubat 2013 Cumartesi

doğum izni

evet artık 1 şubat itibariyle doğum önü iznine çıkmış bulunmaktayım...

Can'ın ayak gelişimi :)
artık evde camış gibi yatacağım günler geldi, en azından Can'ım gelene kadar... bu sabah (saat 12yi geçti ve 2 şubat olarak tarih olabilir ama ben izin aldığım 1 şubat'ı anlatıyorum esasen) kalkıp hastaneye gittim, iş göremez raporumu almaya... 37'ye kadar sabrım yok, hem ayın 1'inde işten ayrılayım düz hesap olsun derdindeyim.  ne zaman işe başlayacağıma dair en ufak bi fikrim yok.. ve hatta bu izin sürecinde maaş alıp almayacağıma dair de izne ayrılmış olmama rağmen de en ufak bi fikrim yok ve bu çok canımı sıkıyo...

31 Ocak 2013 Perşembe

35. hafta

artık nazar boncuğuyla başlayalım yazılarımıza...

bugün 35. hafta kontrolü vardı. Can paşa 2,5 kilo olmuş bile... doktor teyzemiz biraz tosun olduğumuzu söyledi, gerçi internette bu haftada zaten ağırlık bu civarda gösteriyo... bu gidişle 3,5 kilo olur doğumda dedi...

ve tahmini bir doğum tarihimiz var artık: 1 mart... böyle rakamlar konuşulmaya başlanınca iş daha bi ciddiye bindi sanki... artık şafak sayabiliyorum mesela, şafak 30...

fotoğraf vermedi velet, ama tombiş yanaklarını ve burnunu gördük... doktor teyze gene ayak fotosu verdi, bu seferlik böyle olsun diye... 2 hafta sonra tekrar gidicez, artık randevular sıklaştı. nst denen şeye 2 hafta sonra ben de giriyo olucam yani....

Can'la ilgili haberler iyi yani... çok şükür her şey yolunda...

bugün iş çıkışı doğum yapan bi arkadaşımı ziyarete gittim... minicik ya... minicik... uzun zaman olmuş yeni doğan bebek görmeyeli...

bunlar dışında can sıkıntısı devam... acemi baba keyfimi kaçırdı, daha da kolay kolay keyfimi toplayamam... keyifle yazasım vardı, gerçekleri yüzüme çarptı oturdu baba... neyse, allah yardımcımız olsun, başka da dicek bişey yok...

22 Ocak 2013 Salı

34. hafta

giderek hızlanıyoruz derken bunu kastetmiştim, gözümü kapadım açtım 34. hafta gelmiş bile..

pek faydalı bilgiler veremedim bu blogda, amacım aslında hamilelik süreçlerini de anlatmaktı ama sıkıntılar yüzünden pek o keyfi bulamadım kendimde. yaşadığım fiziksel sıkıntılar, yediklerim içtiklerim, ilaçlarım, doktor ziyaretlerimi anlatmadım genelde...

neyse madem 34. haftaya geldik, biraz bu haftalardan bahsedeyim... artık sanırım işler daha zor... eskiden iş çıkışlarında fiti fiti yürüyelim, aman her yere yürüyüş yapalım spor olsun peşindeyken son bir hafta 10 gündür mümkün olsa da el arabasında taşınsam peşindeyim... merdiven çıkılası yerlerden kaçıyorum, evden 5 dakikalık iskeleye bile otobüsle gidiyorum. çünkü gerçekten artık ayaklarım çok ağrıyo, 2 adım yürüyünce dizlerim titriyo...

9 Ocak 2013 Çarşamba

can'ım

şaka maka 32. hafta geldi bile... (31+2) kalan gün sayısı 61 şu anda...
evet zaman hala hızla ilerliyor, ilk başlardaki yavaşlıktan eser yok...

ama bi adımız var artık: "Can"
Can'ın minnoş ayağı :)

haftasonu elimizdeki eşyaları saydım.. kıyafetler nelermiş, ne kadar ne varmış diye... saydım ama kafam hala karışık. ağırlığı 0-3 aya vermeye karar verdim, nasılsa doğduktan sonra bi şekilde ihtiyacı olanı çıkıp alırsın. mesele o ilk ayın şokunda eksiğimiz kalmasın. bizim minnoş donsuz mesela, hep üste çalışılmış. neredeyse hiç alt yok. doğmadan yavrucağa 3-5 alt almak lazım...

bu ay işteki son ayım. şubat başında izne ayrılmayı planlıyorum. eğer bu ay dolabı gelirse, izne ayrılınca da kıyafetleri yıkama, ütüleme, yerleştirme işine başlarım. yok dolap gelmemiş olursa da yine hurçlarda saklamaya devam...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...